Çepni, ne kadar da bereketli toprağı varmış bu ellerin; yazarları, ressamları, heykeltraşları, şairleri…Ve, yeni bir halka daha eklendi bu gurur listemize; bir şair daha…
Ne vakit görsem bir çatal kapı
tenimde hep bir eylül sabahı
çömelivermiş bir kız kapı dibinde
koynunda kenetli kolları üşür
mırıldanır bir kedi yanı başında
kısık gözlerle tor top büzülür
oynaşırken güz günü ışıkla gölge
çocukluğum o kapı önünde
hala üşümekte
…
CAHİDE ÖZER…
Genç, dinamik, umut dolu, yarınların büyük şairliğine namzet; şiirini insanlarla buluşturan, Çepni’nin ilk kadın şairi…
”EN KOYU MAVİSİYDİN DENİZİN”
adlı şiir kitabını 1 Mart 2014’de, şiir sevenlerin ve dostların katıldığı dinletide tanıttı bizlere.
Şiir duygudur derler ya; Cahide Özer’in mısralarında; arayış, bekleyiş; ümit, endişe, isyan… bazan küçük bir köy istasyonunda, bazan Anadolunun bozkırlarında, bazan Mitra ile Hazar sahillerinde. Apollon’la hesaplaşır, Medusa’nın yalnızlığını paylaşır, Bosna’da Acem diyarında arar sevdasını, umutlarını….
CAHİDE ÖZER, 1966’da Sivas’ın Çepni kasabasında doğdu. İlkokulu Türkiye’de okudu. 1980’de Hamburg’a geldi. Ortaokul ve liseyi Duisburg’da, üniversite eğitimini ise Bochum’da tamamladı. 1999’da Bochum Ruhr Üniversitesi’nde Alman ve Fransız Filolojisi / Dil Tarih ve Edebiyat Bölümü’nden lisansüstü yaparak mezun oldu. Ardından Dortmund Uluslararası Eğitim Merkezinde ( Internationales Bildungszentrum) ve Essen Babylon Eğitim Enstitüsü’nde Almanca dersleri verdi. 2001’den beri Lüdenscheid Adolf Reichwein Toplu Eğitim Okulunda Türkçe öğretmenliği yapıyor.
♦♦♦
sunu
yüreğimi sundum sana
esirgeme sevgini benden
ölümsüz sevdalar aşkına
bir kez yaşanır hayat
otuz kırk elli derken
tükenir gençlik
tükeniriz sen ve ben
…
temmuz sıcağında Çepni
Keh’den esen rüzgar aşkına
siper et gövdeme gövdeni
sev ! Rüsva eyleme beni
…
.
yalnız gemi
turkuazlar ortasında
kala kaldım tek başıma
açıldı yelkenim lodosa
karayele poyraza
ne vakit demir atsam
ıssız bie adaya
amansız çarpar gövdem
kayalıklara
yangın yeridir yüreğim
bir avuç umut dök sönsün
açık denizlerde ada ol
yelkenim demir atsın
…
çok geç
solarken ömrümün renkleri
bir kış arifesinde
hüzünler büyütüyorum boy boy
tarifsiz acılar içinde
çiğ düştü düşlerime
kış uykusunda gençliğim
hazan çok erken geldi
sense çok geç
…
.
istasyon
trenler gelip geçti ömrümden
hiçbirine binmedim
anladımki yanlış bir trende
boşuna yol tepmişim
…
bir istasyondayım şimdi
ne geriye dönüş var
ne yeni bir kalkış
benim için artık
o tren çoktan kaçmış
…
trenler gelecek
trenler geçecek ömrümden
hiçbirine binmeyeceğim
bilirim vakit dar
her şeye rağmen
kaçırdığım treni bekleyeceğim
…
çatal kapılar
berraktır oralarda gök
deliksiz bir mavi
gölgeme basarken ben
toprak öylesine suskun
kıru sıcağa siner sessizlik
oracıkta tükürsen yere
kırsan belini başağın, sezilir
koyun koyunayken çiçekle
arının soluğu bile duyulur
…
ne vakit savrulur saçlarım
ne vakit gölgem sızar tabanlarımdan
denizi avuçlarcasına
maviye dokunur kavaklar
hışırtılarında kanat çırpıntıları
dağılır yeşile banmış kokular
…
yorgun gıcırtıların ardı sıra
açılır yavaşça çatal kapılar
kıpırtılar deler sessizliği
nal sesleri hızlı adımlar
biri girer biri çıkar
gezinir gözlerim o avluda
gözlerim çocukluğumu arar
kalakalmış oracıkta
…
çatal kapılar gün yanığı
arkasında tandır olur yürek
göz göz bazlama
tüter sap tükenir tezek
saplılarda hedik
güğümlerde pekmez
ambarlarda
buğdaysı bir nefes
…
ne vakit görsem bir çatal kapı
tenimde hep bir eylül sabahı
çömelivermiş bir kız kapı dibinde
koynunda kenetli kolları üşür
mırıldanır bir kedi yanı başında
kısık gözlerle tortop büzülür
oynaşırken güz günü ışıkla gölge
çocukluğum o kapı önünde
hălă üşümekte
…
en koyu mavisiyim denizin
eylüldün
bir sonun başlangıcı
en koyu mavisiydin denizin
kıyılardan uzak
…
görülmeyen kısmı buzulların
berekettin bir deltada
sıcak iklimlerin meyvesi
kuytusunda barındığım vadi
en eski şarap
…
çarkıkeyfimdin
unuttuğum bir şarkının efkarı
vakitler ötesinden gelen kokun
sahilde yüzüme vuran rüzgar
unutulmaz bir gecenin yalnızlığı
…
sen
en koyu mavisiydin denizin
…
.
Ve isyan;
……
ey ölüm
beni de bulacaksın ya
bulmasına
belki evde belki küvette
belki masa başında belki teneffüste
oğul bağrımda henüz
kapımı erken çalma
geleceksin şüphesiz
bilmem ne vakit
öyle bir gel ki
yăr koynundan alma
….
Dostlar, en iyisi mutlaka okuyun ve sizde kaybolun derim; DENİZİN EN KOYU MAVİSİNDE…
İçimizden Biri….. Evet içimizden biri Metin Erdem. Bir Çepnili… Bazı insanlar vardır; her insan farklıdır fakat bunlar diğerlerinden daha da farklıdır. Metin Erdem’de işte böyle… Gençlik; koşturmak, birşeyler yapmak, yapabileceği işlerin içinde mutlaka bulunmak ve katkı sunmak, devamlı aktif olmak ise, O bir ”genç”. Kasbamızla, çevresi ile ilgili bilgiler, yaşanmışların sözel taşıyıcısı olarak O bir ” yöresel tarihci”. Kasabamıza; taşına toprağına, yaylasına, dağına, ovasına aşkını şiire döktüğü için O bir ”şair”. Kısacası, o memleketinin ve köyünün sevdalısı. Bizler burada Metin Erdem’in yalnızca hayatını ve şair yönünü sizlere, tanımayanlara tanıtmak istiyoruz. Okuyacağınız şiirleri içerik ve konularına göre örnek olarak aldığımız onlarca şiirlerinden yalnızca birkaçı. Sizleri kendi dilinden hayatı ve şiirleriyle başbaşa bırakıyoruz…
Hayatım !
1946’da dünyaya gelmişim.
Çocukluğumu yaşadıktan sonra yedi yaşında okula başladım.Köyün ortasında Güveli’nin yaptığı ilkokula başladım.Öğretmenim Gemerek’li Bahri Hocaydı. Sesim güzeldi, radyodan çıkan her türküyü bellerdim. Hoca bizi baharın kırlara götürür türküler söyletirdi. Öğretmenimi çok severdim. O’da beni sever, kalem alır, delikli ikibuçuk kuruş verirdi.
Birgün bizi Kızılırmağa götürdüler. Birde baktık ki kocaman bir köprü yapıyorlar. İyi hatırlarm; önce kayıklarla geçerlerdi. Hidayet Özdemir ve Reşat Çetin kayık çalıştırırlardı. O zaman öğretmenimiz, işte koca sırıklar dikiliyor, merdane üstten vuruyor diye bize anlatıyordu.
Bize ırmakta yüzme öğretirdi.Ben, atılgan ve emsallerim içinde iri ve güçlü idim. Üçüncü sınıfta bizi Müttalip hoca okuttu. Güzel ders anlatırdı. O’ da beni çok severdi. Gider yengenin odununu kırardım, bahçeyi bellerdim.
Hiç unutmam, yeni ilkokul yapıldı oraya taşındıydık. Ehercili Mehmet Hoca baş öğretmendi ve müfettiş geldi, bizi imtihan yaptı. Bana şu soruyu sormuştu: ”İnsanın işgenbeleri kaç gözlüdür?” Düşündüm, cevabımı şöyle verdim: ”İnsanlarda mide olur, işgembe hayvanlarda olur” dedim. Müfettiş öğretmenimi tebrik etti. Çok sıkı tutarlardı, o gün bana Müttalip öğretmenim ”bugün seni serbest ediyorum” dedi. Çok sevinmiştim.
Beşinci sınıfı Emrullah Hocadan mezun oldum. Sonra Gemerek Ortaokuluna kayıt yaptırdım. Okulda hiç ağaç yoktu. Atıf Özden diye Adana’lı müdürümüz vardı. Müdüre, ”müdürüm size bir arzum var” dedim. ”Buyur evladım” dedi. ”Bizim köyde kayısı, elma, erik, kavak söğüt bunların hepsi var” dedim. ”Bahar, tam zamanı şimdi ağabeyim kaysı fidanı dikiyor” dedim. ”Bizim köyden elli kişi var, izin ver bizler burayı ağaçlandıralım” dedim. Hoca hemen bizi kamyonla köye gönderdi. Bağlara gittik, fidan söktük getirdik. Fidanları diktik, köklerine kendi ismimizi yazdı, teneke levhayla astı.
Burada iki yıl okuduktan sonra Mersin Astsubay okuluna müracat ettim. Hemen çağırdılar ve şöyle dediler: ”Senin yaşın küçük hazırlık sınıfında bir yıl okuyacaksın” dediler.Yaşım normal olsaydı üçe kaydolacaktım. Yüzseksen gün kaldım, oradan kaçtım ve köye geldim.Durumumuz iyidi. Her dediğimi alırlardı çünkü ben son çocukutm. Evde bir çift camız, iki çift öküz ve bir atımız vardı. Sen okumadın diye bana camızları ve döner pulluğu teslim ettiler.
Bir hafta sonra gitmedim.Böyle iş olmaz dedim. Bunun üzerine bana kızdılar eniştem Mustafa Güneş’in yanına çeltek verdiler. O da kuzuları dövüyorum diye beni gönderdi. Babam ”bu çocuk evlenmek istiyor galiba, sorunda everelim” demiş. Bende ” baba bana motor alın, hangi kız olsa gelir” diye cevap verdim. Ve Dursun dayının motorunu yirmiüçbin liraya aldık.Kaleycioğlu’na gittik. Dolanı dolanı elim alıştı. Kullanmaya başladık, tam iki yıl çalıştım. Onu Tüzaşara sattım tekrar döryüzonbir fiyat aldım. Biraz çalıştıktan sonra askere gittim, Manisa’ya. Dört ay orada kaldım, beni İstanbul Beşiktaş’a inzibat olarak verdiler. Askerliğim çok rahat geçti.
Terhis oldum, kasabama geldim. Evin önünde döryüzonbeş fiyat. Ağabeyime sordum, ”öbürünü Kıroğlana sattım bunu Ankara’dan kırkdört bine peşin aldım” dedi. Sabahleyin bismillah dedik işe başladık. Bir yıl sonra ağabeyimle ayrıldık ve çok zor geldi bana. Alınan motor ve yetmiş koyun bana düştü.Ağabeyim kendisine fergüson aldı.
Sonra hanımı kardeşleri Almanya’ya getirdi. Benide davet ettiler. Wuppertal’e geldim. Kasaphanede bir yıl çalıştım. Burdan çıktım Elba’ya girdim. Ordan süt fabrikasına ve son olarak Jakstadt’ çalıştım emekli oldum.
Uzuntarlaya bir ev yaptırdım.
Allahın her gününe şükürler olsun. Allah önce komşuma versin, sonrada bana.
26.01.1994
Metin Erdem’in, kasabamız ve çevresi ile ilgili yazdıklarından bir demet şiir…..
1958 yılında Çepni kasabasında doğdu. İlk ve orta öğretimini kasabada, lise eğitimini Çorum ve Adana’da tamamladı. Adana’da otel işletmeciliği yaparken hayat rüzgarı onuda uzaklara, Almanya’ya attı.
Almanya’nın Wuppertal kentinde işçi olarak çalışan Özbek, fotoğrafcılık gibi hobilerinin yanı sıra gençliğinde başladığı şiir yazma sevdasını günümüzde de sürdürmekte. Yazdığı şiirlerin bir kısmını ” Şiir Antolojisi Web Sitesi”n de yayınladı.
Babamın ardından
Bir yıldız kaydı
Benim için.
Hemde görünmeyen bir yere
Aldı götürdü benliğimi
Hatıralarımı…
Uzun değil,
Kısa bir zaman oldu kayalı.
Henüz sıcaklığı kalbimde.
Babam yok oldu artık
Bir yirmidokuz mart sabahı,
Yağmur çiselerken
Yaşlı gözlerle uğurladım onu
Babamı.
Çok hafifti tabutu omuzlarımda
Henüz on günlük askerdim
Amasyada.
Üç günlük izin
Sanki babamı son yolculuğa
Uğurlamak için hazırlanmıştı.
Son yolculuğunda bir traktöre bindi
Habersiz.
Gençlik yıllarını verdiği
Değirmenden geçerken
Neleri hissetti kimbilir.
Bir yamaca gömdüler toprak kokan
Islak yağmur serpmesiyle,
Küreklerle toprak boşaldı üzerine…
Şimdi uzaktan seyrediyor
Köyünü
Ve insanları.
Yeryüzü çok gördü onu
Kalabalığın ortasında
Kuş gibi çarpan kalbini
Çok gördü
Dalgın yüreğiniçok gördü
Bizim için çarpan
Kaygılarla dolu yüreğini…
Babam yok artık
Bu kesin
Gelecek bir yere gitmedi
İşte geldim çocuklar demeyecek
Nasılsın yavrum demeyecek
Sobanın yanına oturup
Uzatmayacak ayaklarını,
Zoraki nefes almayacak
Oflayıp püfleyerek,
Sıkmayacak artık ağzına
Oksijen tüpünü.
Kaşındaki siyah ben
Buğulu gözleriyle
Gülümsemeyecek artık…
İçindeydi insanların
Topluluğun,
Vaz gecilmez bir sevdayla
Yürüttü Muhtarlık görevini,
Artık görevini yapabilime mutluluğuyla
Basamayacak mühürünü kırışık kağıtlara…
Gençlik dönemleri birşey anlatmıyor bana
Aklımda hep son dönemlerimin babamı.
Hayatım sürüp gidecek babam olmadan,
Çocuklarım olduğunda
Onlara babamı anlatabileceğim sadece.
Fotoğraflarına bakacaklar.
Uzun pardüsü, tozlu papuçlarıyla
Kapımı çalıp
Girmeyecek.
Tatil günleri otobüsten
İndiğimde kasabaya
Elimde valizimle çaldığımda
Kapıyı
Sarılamıyacağım artık boynuna
Alamıyacağım sıcaklığını yüreğinin,
Islak yanaklarıyla öpmeyecek
Öpmeyecek gözlerimden.
Babam yok artık
Onun yüreğinde bende yokum
Yani babamla tanımlanan
Bende öldüm onunla.
Şimdi yeni bir tanıma alıştırmalıyım
Kendimi.
Şimdi ben kendimi düşünmezken bile
Kim düşünür beni.
Umutsuz olmak gerektiğini biliyorum
Bu acımasız gecede
Yazgı diye birşey yok
İçinde yaşadığımız bu toplum
Öldürdü babamı.
Çırpıntılarla hırpalanan yüreği
Dayanamayıp parçalandı sonunda
Şimdi toprak dolar gözlerine
Artık istesede kımıldayamaz
Yokluk esir aldı onu
Bağladı ellerini kollarını sessizlik
Çaresiz bile değil artık
Ama onun umutları
Benımde umutlarım olacak
Bundan böyle
Çaresizleri korurken
Babamıda korumuş olacağım biraz.
O dilediğince yaşayamadı ömrünü
Varlığını özgürce geliştiremedi
Ama bütün insanlar
Varlıklarını özgürce geliştirecekler bir gün
Ve
Babamı hiçbir zaman unutmayacağım.
Her ölüm kahramancadır
Babam hepimizden önce yaşadı
Bu kahramanlığı
Ey benim yüreğim güç ver bana
Ey hayat güç ver bana
Babama yaraşan şiirler yazayım
Boşuna yaşamamış olmasın o
Sonsuzlaşsın içten pürüzsüz
Dizelerimle…
Birgün
Sabahın erken saatlerinde
Buğday kokan yamaçlara tırmanırken
Eşşek üzerinde
Nasılda sarılırdı
Tırpan ve tırmığa
Yaşlı bir dağelmasının dibinde konakladığımız
Tarlamız.
Çekirge sesleri
Ot çıtırtıları
Sarı buğday başakları
Uçuç böcekleri, kırmızı gelincikler
Koyungözü çiçekler..
Bak kızılırmak aşağıda
Nasılda özgürce yayılmış
Bozkırlı ovalardan
Karadenize kaygusuz akışı,
Ta uzaklarda
Kayaların eteğinde
Güneşin Buğulu bulutlarla sakladığı
Köyümüz Çepni…
Ve bizim
Coşkuyla tırpan sallayışımız
Bereketli topraklarda
Ter kokan vucudun arkasından
Öğle yemeği
Soğuk bir katıklaş.
Akşamda ne çabuk olmuş
Dönülmez
Kalacağız ıssız dağda
Sap yığını duldası
Yatak olacak o gece
Ve tazeliğiyle hatırlıyorum
Kollarında yattığımı
Uyandırıp sabahın erken saatinde
Gösterdiğin kurtların karşıya geçişini
Elinde silah değil
Bir keser vardı biliyorum
Savunmak için,
Kimbilir uykumda
Nasıl korudun beni
Benden habersiz…
Dönüşde duyduk
Kıbrıs savaşını
Adayı almış askerlerimiz.
Evimize geldiğmizde
Açıpta radyoyu
Nasılda gururlandın Ecevitinle…
Şimdi sen yoksun artık
Babacığım.
Nasıl acı duyarsa bir mağra adamı
Nasıl çıkarsa ölçüsüz haykırışlar gırtlağından
Öyle bağırayım bende
Sonsuzlaşsın yüreğim
Bütün insanlara
Sevgiler taşıyacak kadar
Ve öylesine güzelleşsinki her şey
Öylesine erisinki yumşak bir ışıkta
Öylesine bilgeleşeyim
Öylesine sevgiyle dolsunki kalbim
Ölürken babamlaşayım.
Biliyorum var olmaz bir daha yok olan şeyler
Umurumda değil biçim değiştirişi maddenin
Ruh diye bir şey de yok
Ama gizli sevgiler
Bulunup çıkarılırsa yüreklerden
İnsanların,
Çıkarılırsa karanlığından
Unutuşun yaşanmamış olan şeyler
Ve tek bir insan yüreği gibi
Çarparsa birgün insanlık
Hiç bir şey yok olmamış olacaktır.
Düşünerek sonsuz
Büyük
Ve bütün zamanları,
Birleştiren bir sevgi
Ve şerefli bir hayattır
Ondan sonraki ölümler…
06-01-1984-Adana
Tıkırcağım var ya
Ilkel
Neler ilkel degildi ki
Topragın karasabanla islendiginde
Analarımızın elinden igne düsmezdi
Yama yaparlardı pantolonlarımıza
Yüncorap lastik ayakkabı
Nasılda tutardı ayaklarımızı
Ah askılıpantolon
Dügmesi koptugunda neler cektirirdi.
Hafta sonu okul hazırlıgında
Önlük camur yaka yirtik
Ödev yapılmamıs
Nasil uykuları kacırırdı.
Ya odun ya tezek
Elinde canta
Okul yolunda
Diz boyu kar ve soğuk
Nasil cekilirdi
Hele kışları çamur
Hurşutgilin pınarda
Sabahın soğunda buz gibi su ile
Ayakkabi yikamak
Okulda ilk fırçayı
Necipağadan yemek
Nasıl unutulurdu
Saçlar uzun
Ali hoca geliyor
Nasıl dayanırdı yürek
Hele bir zil çalsa
Zeynep hala
Camiye asağı nasıl koşuşurduk.
Berbere gitmek
Ne kadar zor
Saçlari yolardı adeta Islamağa
Ilkel değilmi o makina.
Hele gözünü sevdiğim
Kabak
Bir baskasın sen
Dikenli yapraklarıyın arasından
Seni çıkarmak
Seni alıpta alaçığın başına oturmak
Keskin Sivas bıçağıyla sana şekil
Vermek.
Ve yapınca tıkırcağı
Şemşamerin yapraığını takınca kabağa
Kosunca tozlu yollardan
Çııkardığın toz ve sesle nasıl terlerdi
Vücudum
Öksür öksür sabaha dek
Sen bir baskasin
Tıkırcağım.
Sen bana neleri unutturmadın
Kimleri unutturmadınki
Ali hocalar,
Soguk karli okul yollari,
Karatahtadaki sıra dayağını
Açlığı,susuzluğu,yorgunluğu
Daha neleri
Mutsuzum evet mutsuzum
Olsun
Tıkırcağım var ya.
Şimdi çok yııllar geçti aradan
Kaç mevsim
Kim bilir
Kaç kez ağladım
Kac kez güldüm
Kim bilir
Ve bilirmisin sen
Seni nasıl özlediğimi
Hatırlarmısın arkandan
Nasıl koştuğumu
Ayagımı taşa tökezleyip
Düşdüğümü
Çantada azık
Bir şörek bir ayva
Duvarlara bak sapsarı
Ayva sularından
Köy ortasında bir heycan
Otobüs gelmiş
Mektup okunuyor
Kos karış kalabalığa dinle
Bir bir
Hele bir gelmişse mektup
Aldığınla kac
Müjde büyük
Ve gecer günler
Okul biter
Ardından yaz
Hemde koca tatil
Yoktur artik
Ali Hoca,Osman Akdag
Iste tikircagim var ya
Ne kadar garip
Tıkırcak
Öyle görkemli durur ki
Hiç sormayın
O hic yorulmaz
Hic aglamaz
Ama kırılır
Yaparim yenisini bir solukta
Patates,domates,salatalık
Arasında yetişir semsamer
Iste onun kökü var ya
Yapraklarida
Bir parcasıdır tıkırcağin
Mutsuz anılarımda
Tıkırcağım var ya diye
Seni hatırladığımı
Bilirmisin
Işte şimdi
Bazı zamanlar
Yine seni hatırlıyorum desem
Inanırmısın
Yo yo
Artık büyüdüm.
Uzun zamanlar gecti aradan
Seninle olamam artik
Benimle olsanda avutamazsın…
Çok yıllar gecti
Ama unutmadım seni
Biliyormusun
Simdi yaşadığım yer senden cok uzak
Senin esintilerin bile yok
Benzerinde
Sadece bir ses
Kulaklarımda çınlıyor
Tıkırcağım
Tıkırcağım var ya…
1924 Doğumlu Osman Efendinin oğlu Halil Özalp’ın ilk çocuğudur.
İlk Okulu köyümüzde bitirmiştir. Kayseri Pazarören Köy Enstitüsü öğretime açıldığında oraya girerek 1943-1944 öğretim yılı sonunda mezun olup öğretmen hüviyetini kazanmıştır.
Babamı anlatmak öyle birkaç sayfaya sığacak kadar az değil onu anlatabilmem için kitaplar yazmam gerekli.
Babamın o bölgede yapmış olduğu çalışmalar yetiştirdiği öğrenciler okullar arası yarışmalardaki başarıları ve yapmış oldukları piyes ve gösteriler ile ünü Şarkışla ilçesinin dışına taşarak çevreye yayılmıştır.
Köyümüzden sürgün ettiren ağalarda bunu duymuşlar ve bu sefer yalvararak babamı köye getirmişlerdir.
Köyümüz artık Kasaba olmuş ve Belediye ile yönetilmektedir. Babamın köye yapmış olduğu hizmetleri anlatmayla bitirmek mümkün değil.1961 yılında ilkokulun bitirilmesi, okulun ve bahçesinin yapımında da bizzat çalışması, orta okulun açılması için yapmış olduğu çalışmalar ve sonunda açtırdığı,
Herkesçe bilinen hizmetleridir.1960-1963 yıllarında Belediye Başkanlığı da yapmıştır Köyün içme suyunun getirilmesi, yolların yapılması karakolun altından başlanarak mezarlığa kadar yola taş döşenmesi ve daha birçok hizmet hep onun zamanında yapılmıştır_–.Köyde okuma yazma oranı babamın baş öğretmenliği sırasında yükselmiştir, ben çok iyi hatırlıyorum okulların açıldığında tüm öğrenciler sıraya geçer köyü marşlarla dolaşarak öğrenci toplardık. O bayramlarda köy meydanında kürsüden yapmış olduğu konuşmalarla bu günleri anlatıyordu adeta.
Babamın hizmetlerini saymakla bitirmek mümkün değildir 1969 yılında Sivas merkeze tayini çıkmıştır orada da aynı başarılı öğretmenliğini göstermiştir orada görevini sürdürürken yazın köye geldiğimizde Almanya da çalışan ve çoğu öğrencileri olan Almancılar diyeyim yalvardılar Hocam ne olur emekli ol bizi gavurun elinden kurtar Çepni Gücü Yem Fabrikasını kur diye adeta yalvardılar babam ısrarlara dayanamadı 1974 yılında canı kadar sevdiği öğretmenlikten emekli oldu ve fabrikayı kurmak için işe koyuldu. Elinden gelen her türlü çalışmayı yaptı tek çalışanların parası boşa gitmesin diye Ankara ya geldiğinde otellerde kalmadı lokantalarda yemek yemedi ablamın evinde yattı kalktı orada yedi başkaları gibi lüks otellerde kalıp lüks lokantalarda yiyip harcırah almadı, ben çok iyi hatırlıyorum geceleri uykuları kaçardı kalkar hesap kitap yapardı, fabrikaya giderken fabrikanın arabasını çağırmaz o yöne giden traktörlerle giderdi.
Her hizmette başarılı olduğu gibi o işi de başardı ve fabrikayı kurdu çalıştırdı faaliyete geçirdi. Ama sonuç o kadar çalışmanın karşılığı bir sürü dedi kodu iftira ile teslim alanlar fabrikayı başkalarına teslim ettiler.
Bu işi de teslim ettikten sonra yukarıda fotoğrafını sunduğum evimizin alt katındaki bir odayı ATATÜRK resimleri ile düzenleyerek müze haline getirmiştir. Burada bulunan ziyaretçi defterine gelenler duygularını yazarak bildirmişlerdir. Ziyaretçiler arasında Sivas Valileri, Kaymakamlar, şimdiki Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah öğretmenler öğrenciler yazmışlardır. Kayseri den Bölge Asayiş Komutanı Tuğgeneral ziyarete geldiğinde odayı görünce ağlamış ve hocam ben şimdi çok duygulandım bir şey yazamam gidince ben yazar gönderirim der babamı kutlayıp Kayseri’ye davet ederek ayrılır, resimde de görüldüğü gibi sağ köşede çerçeveli yazıyı gönderir. Aynı şekilde Alay Komutanı Albay da yazarak duygularını bildirmişlerdir. Rahmetli babamı her arayışımda bir isteğinin olup olmadığını sorardım oğlum biraz ATATÜRK rozeti gönder derdi abartısız söylüyorum 500 e yakın rozet göndermişimdir, kendisinin aldığı hariç.
Köyümüzdeki Lisenin önüne kendi parasıyla ATATÜRK büstü yaptırmıştır onu da ben Ankara dan gönderdim. Bir adette ilkokulun önüne gönderdim Osman Akdağ hocam yaptırdı. Babam Salı günleri Gemerek e gider orada lisede derslere girer ATATÜRK hakkında konferans verirmiş. Lisenin Müdürü bizim köye geldiğinde lisenin önündeki Atatürk büstünü görür ve babama hocam kasabanın lisesinde Atatürk büstü var Kazanın lisesinde büst yok diyerek babamdan yardım ister, Babam beni aradı oğlum durum böyle, bir büst de oraya aldım ambalajladım Sivas a giden otobüslere vererek Cinpolat tesislerine bıraktırdım oradan alıp Gemerek lisesinin önüne de yaptılar. Aynı Müdürün ataması Ankara Etimesgut ta bir liseye çıktı Babam Ankara ya geldiğinde ziyaretine gittiği , beraberce derse girerler babam yine Atatürk hakkında öğrencilere bir konferans verir zil çalar ve öğretmenler odasında çay içerken bir kız öğrenci ağlayarak öğretmenler odasına girer ve hiç kimse bize ATATÜRK ü böyle anlatmadı diyerek babama sarılır ve ellerinden öper.
Babamın anıları nı anlatmakla bitiremeyeceğimi yukarıda belirtmiştim; son bir anısını anlatıp yazıma son vereceğim, Ankara da Hacettepe Hastanesinde yatmakta olan Haydar Demirel ağabeyi ziyarete gittiğinde salonda beklerken yanını badem bıyıklı yobaz tipli iki kişi yaklaşır ve babamın yakasında takılı büyük Atatürk rozeti ve altında takılı bulunan Cumhuriyetin 75.yılını gösteren rozete bakarak güya dalga geçerler kendi akıllarınca amca gazi herhalde derler amca, hangi savaştan gazisin diye sorarlar, Babam yüzlerine şöyle bir bakar ve ben emekli öğretmenim 30 yıl cehaletle savaştım, savaşım hala devam ediyor diyerek cevap verir ve o iki kişi yanından hemen uzaklaşırlar.
Babam gerçekten cehaletle savaştı yüzlerce öğrenci yetiştirdi binlerce kişi ile mücadele etti çalıştı uğraştı Devlet işini kendi işinden önce gördü, hiçbir zaman yaptığı işten kendisine menfaat sağlamadı.
Babam gerçekten iyi bir öğretmendi, yazımı sonlandırırken KÖY ENSTİTÜLERİNİ kapatanları lanetliyorum. O Okullar kapatılmasaydı Türkiye bugün bu hale gelmezdi.
ALİ ÖZALP: 1960 – 1963 Bu dönem Türkiye genelinde seçilmişlerin yerine atanmışların yönetime başladığı dönemdir. 1960 ihtilali olmuş ve kasabamıza da Ali Özalp belediye başkanı olarak atanmıştır. Çepni’de ki eğitimin gelişmişliğinde en büyük etkiye sahip Ali Özalp öğretmenimiz seçilmiş belediye başkanı gibi hizmet etmiştir. İlkokul bitirilmiş (1961), ortaokul inşaatına başlanmıştır. Yol ve içme suyu çalışmaları da önemlidir.
Evini Atatürk?ün resimlerinin yer aldığı müzeye çevirdi
20 Ağustos 2007 Pazartesi 16:24
Sivas?ta emekli bir öğretmen, Atatürk resimlerinden oluşturduğu koleksiyonunu dokuz yıldır evinde sergiliyor.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzlerce resimlerinin bulunduğu sergi, çevre köy ve illerden gelen binlerce ziyaretçisini ağırlamış. Sergiyi gezmeye gelen ziyaretçiler, evde bulunan ziyaretçi defterine de, sergi hakkındaki görüşlerini yazabiliyorlar.
Sivas’ın Gemerek ilçesine bağlı Çepni beldesinde yaşayan 83 yaşındaki Ali Özalp isimli emekli öğretmen, öğretmenlik yıllarında Atatürk resimlerinden oluşturduğu resim koleksiyonunu evinde sergilemeye karar vermiş. Atatürk’ü çok sevdiğini dile getiren Ali Özalp, her gün akşam yatarken ve sabah katlığında, yatağının başucunda bulunan Atatürk’ün yazdığı Gençliğe Hitabeyi okuduğunu söylüyor.
Ali Özalp bu resim sergisini açmasının sebebini ise şöyle özetliyor: “Atatürk öldüğünde ben ilkokul 5. sınıfa gidiyordum. İki tane jandarma sınıfımıza girerek öğretmenimizi dışarı çağırdı ve öğretmenimiz tekrar sınıfa geldiğinde ağlayarak Atatürk’ün öldüğünü bize söyledi. Daha sonra Atatürk için okulumuzda bir tören düzenlendi. O törende M. Kemal Atatürk’ü daha yakından tanımaya karar verdim ve öğretmenlik yıllarımda da O’nun ilke ve inkılâplarını öğrencilerime aktardım.”
Atatürk ile ilgili eline geçen bütün resim ve posterlerini biriktirdiğini söyleyen Ali Özalp, emekli olduktan sonra resim koleksiyonunu Gemerek ve beldelerindeki resmi kurumlarda sergilemeye karar vermiş. En son biriktiriği resimleri dokuz yıldır evinde sergilemeye karar veren Özalp, Sivas’tan ve çevre illerden birçok devlet büyüklerinin ve askeri erkânın sergisini ziyarette bulunduklarını söylüyor. Ali Özalp, ziyaretçilerin görüş ve sergi hakkındaki düşündüklerini, sergi odasında bulundurduğu ziyaretçi defterine yazdırmayı da ihmal etmiyor.
9 yıldır evinin bir odasını resim sergisi için kullanan Ali Özalp, çocuklarına da ömürleri boyunca serginin açık kalmasını vasiyet etmiş. Beldede başöğretmen kimliğiyle de tanınan Ali Özalp, Çepni’nin de ilk öğretmeni. Resmi bayramlarda kürsüden halen şiir ve Atatürk’ün hayatını anlattığını söyleyen Ali Özalp’in gençlere birde tavsiyesi var. Özalp gençlere, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesini yüzünden değil, anlayarak okumalarını tavsiye ediyor.
(HABER.COM)
SİVASIM
Çıksam Kalem’e seyretsem seni
Doyamam sana güzel Sivasım
Kim yaptı Kale’ni kim kurdu seni
Tarihin çok eski bilemem Sivasım
Kurtuluş savaşında sen bir hisardan
Mustafa Kemal’e sadık bir yardın
Milli Misak ile sen karar verdin
Cumhuriyet temelini atmaya Sivasım
Bol suyun var bayırdır yerin
Her köşende dolu tarihi eserin
Temizdir havan rüzgarın serin
Şehirler içinde yayla Sivasım
Kale gibi duruyor Sivas Lisesi
İçinde çınlıyor Atamın sesi
Durmadan çalışan Cer Atölyesi
Lokomotif vagonlar yapan Sivasım
Sanat Lisesi, Öğretmen Okulu
Çalışır gençlerin kafası kolu
Cezaevi dokur güzel halı
Halısı iklimi şanlı Sivasım
Ulu Cami ile Çifte Minare
Timur tarafından edilmiş harabe
Yeniden başladın onları sen de imara
Turistik yerlerin çoktur Sivasım
Kadı Burhanettin korudu seni
Türktür Timur ama derindir kini
Ala düşürtüp öldürttü onu
Kahramanını yitiren Sivasım
Buruciyenle bir de Gökmedrese
İlim kültür aşıladı herkese
Timur ki samanla boyamıştı ise
Onları yeniden silen Sivasım
Beş ortaokulu üç tane lisesi
Eksiktir ah bir üniversitesi
O da yapılacaktır duyuldu sesi
İlim irfan dolu benim Sivasım
Durmaz çalışır Çimento Fabrikası
İşlenir Merakümün toprağı taşı
Yazları kuraktır çok soğuk kışı
İklimin de başka Sivasım
Onbir ilçen var biri de Gürün
Suyu boldur çok verir ürün
Sivasın bağlarını orada görün
Türkülere karışan ünlü Sivasım
Yıldızeli Zara bir de İmranlı
Koyulhisar’ın ormanları şanlı
Kızıldağ, Tecer, Karababa dumanlı
Ünlü dağların var senin Sivasım
Ünlüdür Bedutun Şarkışla Ovası
Güzeldir kilimleri hastır boyası
Uzunyaylalar arap tayın yuvası
Her alanda ünlüdür benim Sivasım
Gemerek ilçesi kültür kalesi
Altı ilkokulu var üçte lisesi
Her tarlasında bir motor sesi
Durmadan çalışır inan Sivasım
Suşehrinin bülbülleri ötüşür
Hafik Kangal’da buydayın yetişir
Kızılırmağın Karadenize bitişir
Irmağın çayların boldur Sivasım
Divriğin dağlık kayalık yeri
Dağlarında boldur demir cevheri
Elel verip çalışalım hemşehri
Geliştirelim seni benim Sivasım
Özalpım burda kes artık sözünü
Al ozan eline sende sazını
Görün halaylarda erkekle kızını
Folklörün ozanın boldur Sivasım
ALİ ÖZALP
1971
Türkiye Cumhuriyetinin Temeli Kültürdür. M. Kemal Atatürk